CHP’li Taşkent’in konuşması şöyle:
Yükseköğretim Kalite Kurulu yükseköğretim kurumlarının kalite
güvencesi sistemini geliştirmek, değerlendirmek ve iyileştirmek amacıyla
kurulmuş bağımsız bir kuruluş. Peki, nasıl kuruldu biliyor musunuz sayın
milletvekilleri? Türkiye'nin 2001 yılından beri üye olduğu Avrupa
yükseköğretim alanında üniversitelerin kalitesini ölçecek ulusal ve
bağımsız bir kurum olmadığı için ve hep zayıf karne aldığı için kurulmak
durumunda kaldı. Aksi hâlde, Türk üniversitelerinin verdiği diplomaların
yurt dışında tanınırlığı olmayacaktı. Mayıs 2024'te Arnavutluk'ta
gerçekleştirilen ve Türkiye'den YÖK Başkanının katıldığı toplantıda
akademik özgürlüklerin teminat altında olması, yükseköğretim
kurumlarının siyasi müdahale olmaksızın görevlerini yerine getirmeleri,
üniversite özerkliğine sahip olmaları, öğrencilerin ve akademisyenlerin
yönetime katılmaları, temsil edilmeleri ve karar süreçlerinde yer almaları
gibi ilkeler kabul edildi. Peki, tüm bunlar bizim ülkemizde
yükseköğretimde var mı? OECD ülkeleri arasında, AR-GE
harcamalarında alt sıralarda yer alıyoruz. Bütçesi ve çalışma alanı
olmayan Yükseköğretim Kalite Kurulunun görüntüden başka bir işe
yaraması mümkün mü? Anayasa Mahkemesinin iptal kararına rağmen
hukuksuz ve keyfî rektör ve YÖK üyesi atamaları devam ediyor.
Üniversitelerin özerkliği tek parti için yok ediliyor. Bu süreçte akademik
yetkinliğe sahip olmayan, hatta geçmişte üniversitelerle hiçbir bağı
olmayan kişiler cemaat ve tarikat referanslarıyla yönetim kademelerine
getiriliyor. Bu durumda hangi kaliteden söz edeceğiz, hangi kalite
denetlenecek ve iyileştirilecek? Yükseköğretime kayıtlı öğrencilerin
yarıya yakını açık öğretimde kayıtlı. Bir fakültenin ülkede 3 milyon civarı
bir öğrenciye sahip olmasını doğru buluyor musunuz? Bunu kalite ve
çağdaş bir yönetişim bağlamında iyileştirmek için bütçe planladınız mı?
Kalite Kurulunun Ocak 2024'te paylaştığı verilere göre -demin Sayın
Milletvekilimizin de söylediği gibi- 2 milyon öğrenci okulu bırakmış
görünüyor, bunun nedenlerini araştırdınız mı? Bu bütçede herhangi bir
önlem kalemi oluşturdunuz mu? Üniversite sayılarını artırdınız, her ile bir
üniversite açtınız, niceliği artırırken niteliği yok ettiniz. 208 üniversite
diploma veriyor ama nitelikli insan kaynağı oluşturamıyor. Akademisyen
maaşları yıllardır iyileştirilmedi, 2002'de asgari ücretin 8 katı olan
profesör maaşı bugün 2,5 katına denk geliyor. Akademik zam çağrıları
yapmalarına rağmen akademisyenler iktidar tarafından yıllardır göz ardı
ediliyor. Üniversitelerimizin uluslararası rekabet edilebilirliğini artıracak
projeler, akreditasyon süreçleri, akademik çalışma ortamlarını iyileştirme
çalışmaları ve bunlara ayrılan kaynak nerede? İktidarınız üniversitelerde
ciddi bir erozyon yarattı. Rektör atama sistemi liyakat yerine siyasi
bağlılığa dayalı hâle geldi. Bu durum, akademisyenlerin eleştirisel
düşünme ve özgürce araştırma olanaklarını ciddi bir şekilde kısıtladı ve
üniversitelerimizi birer bilim yuvası olmaktan çıkardı. Akademisyenlerin
görüşleri nedeniyle işten çıkarılması, haklarında soruşturmalar açılması
ve hatta KHK'lerle ihraç edilmesi bu erozyonun en somut göstergeleri,
Boğaziçi Üniversitesinde yaşananlar ortada.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, üniversitelerimizi hak ettikleri yere
taşımak zorundayız.
• Rektör atama sisteminin demokratikleştirilmesi ve liyakat esasına
dayandırılması.
• Öğrencilerin ekonomik sorunlarını hafifletmek için burs ve barınma
imkanlarının arttırılması.
• Araştırma-geliştirme fonlarının çoğaltılması ve bilimsel projelerin
desteklenmesi.
• Akademik özgürlüklerin güvence altına alınması ve bilim
insanlarına karşı her türlü baskının son bulması.
Bunlardan biri bile eksik olursa yükseköğretimde kaliteden bahsetmemiz
mümkün değil maalesef. Ve sizler bunu yapmaktan çok uzaksınız. Bu
yüzden bu bütçeye hayır diyoruz.”
